Dilara Koçak; Hem  Diyetisyen Hem de Gezgin

5 Saniyede 1 Çocuk Açlıktan Ölürken Yine 5 Saniyede 300 Ton Gıda İsrafı Oluyor

23 Ocak 03:09

 Beslenme ve Diyet Uzmanı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Sıfır Atık Sıfır Açlık Proje Elçisi Dilara Koçak; “Ben 90 yılında Hacettepe Üniversitesi’ne girdim. Mesleğimde 30. yıldayım. O yıllarda diyet, diyetetik, diyetisyen kelimeleri telaffuz bile edilemiyordu. Ben Üniversiteyi kazandığımda nereyi kazandın Dilara diyorlardı, Hacettepe Üniversitesi dediğimde şahane diyorlardı. Hangi bölüm dediklerinde Beslenme ve Diyetetik diyordum o ne iş yapar diyorlardı. Yani oralardan şu anda çok daha herkesin ilgisini çektiği bir duruma geldik, bu hem iyi, hem kötü. Çünkü çok da tartışmaya açık, insanların kafasının karıştırıldığı, pek çok meslek grubu tarafından sahiplenilmeye çalışan, bizim amacımız insan sağlığını geliştirmek, iyileştirmekken maalesef kafa karıştırıcı, insanların sağlığını kaybetmelerine yol açan uygulamalarla da mücadele etmek durumundayız. 

Uluslararası alanda işler yapmaya hem gastronomi, hem beslenme, hem de gezegenin iyiliği anlamında emek veriyorum. 2015’te Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında, küresel amaçlarda baktığımızda 6 tane hedef hatta daha geniş düşünülürse 8 hedef beslenme ile direkt ilintili. Beslenme aslında gastronomi turizmini konuşacağız ama ülkelerin istihdam yaratmasında, ekonomik yapısında, toplumsal cinsiyet eşitliğinde yada verimlilikte insanların kendilerini iyi hissetmesinde çünkü yiyeceklerin öyle etkileri de var hayatımızda. Strese iyi gelen yiyecekler, duygu durumumuzu düzelten yiyecekler yada tam tersi bizi biraz daha agresif yapan yiyeceklerde var. 

ÜLKEMİZ GASTRONOMİ CENNETİ

Burada kişiye özel öneriler ve tavsiyeler tabi ki var. Ama genelden bahsettiğimde beslenme pek çok insanın ve ülkenin pek çok farklı alanına dokunabiliyor. Şimdi ülkemizin gerçekten hem endemik bitki örtüsü, hem farklı mutfakları bir arada içinde bulunduruyor olması sebebiyle bir Gastronomi Cenneti olduğunu biz biliyoruz ve kabul ediyoruz. Ama derdimiz bunu yurtdışındakilere anlatmak. Çok güzel ki Antep, Antakya, Kastamonu, Afyon gibi bizim bunları çok hızlı bir şekilde avantaja çevirmemiz lazım.

YEREL LEZZETLERİMİZİ DÜNYA LEZZETLERİYLE EŞLEŞTİRMEMİZ GEREK

Bir beslenmeci olarak benim en fazla üzerinde duracağım konu yerel lezzetlerimizin dünyadaki diğer lezzetlerle çıta olarak baktığımızda eşleştirmemiz gerekiyor. İtalyan gelip, bize zeytinyağını anlatacak ya o bize bir kere gelecekse bizim oraya beş kere gitmemiz gerekiyor. Çünkü 1-0 mücadeleye yenik başlamış durumdayız. Bir beslenme uzmanı bile bizim fikirlerimizi merak ediyor. O yüzden bizim yerel lezzetlerimizi kıyaslayabileceğimiz özel çalışmalar yapmamız lazım. Bizim zeytinyağımızı zeytinyağ konusunda Uzmanı anlatıyorken yanında konuyla ilgili bir beslenme uzmanı olması lazım. Onunda zeytinyağının beslenme faydalarını anlatması lazım.

GEZEGEN HASTA, TOPRAK HASTA, HAVA HASTA, SU HASTA

Peru örneğini hepimiz biliyoruz. Yani kinoadan önce Peru’yu bir Machu Pichu ile biliyorduk. Ama kinoadan sonra herkes Peru’yu, Peru mutfağını biliyor. Bizim için kinoa çok mu faydalı? Hayır, değil. Atalarımız 3 nesil önce ne yiyorsa bizimde hem mikrobiyatamız hem de sürdürülebilirlik açısından onu yememiz öneriliyor. Ama ne oldu kinoa bizim insanımız kendi buğdayını söküp, onun yerine kinoa ekmeye başladı. Biz ne yaptık şimdi gezegen hasta, toprak hasta, hava hasta, su hasta, kendi toprağımızı daha fazla hasta ettik. Benim 3 nesil önce Atalarım kinoa yemiyorsa o toprakta kinoaya alışkın değil. Oradaki temiz su kaynağı da onu istemiyor, oradaki ortamdaki tozlaşmada onu istemiyor. Yani ekosisteme aykırı bir şey. Yerel lezzetlerimizi diğer ülke lezzetleri ile eşleştirmeliyiz. Yerel lezzetlerimizi kıyaslayabileceğimiz ülkelerde tanıtım faaliyetleri içinde olmamız gerekiyor. Kendimizi dışarıya kapatmayalım ama ürünlerimizi de dışarıya pazarlayabilelim. Biz o yüzden dışarıya kendimizi kapatalım demiyorum. Dışarıda ki ürünlerle kendi tarımımızı, kendi coğrafyamızı yıkmak yerine biz kendi buğdayımızı götürelim. Anadolu’da yetişen sorgül, siyez, karakılçık buğdayımız, çok kıymetli karabuğdayımız var. Çok kıymetli arpamız var ki arpa yükselen trend. Bizim bu trendleri bir yandan farklı kanaat önderleri bir yandan da beslenmede ki faydaları olarak yola çıkmamız lazım. Eğer Peru kinoasını tüm dünyaya pazarlayabiliyorsa, bizimde en az kinoa kadar sağlıklı olan tohumlarımızı baklagillerimizi sağlık faydası yönünden de anlatıp, bu ürünlerimizi dışarıya pazarlamamız gerekiyor.

TURİST ÜLKEMİZE GELİRSE BİZ ONA İYİ BAKARIZ

Çünkü dediğim gibi tüm dünya nasıl daha uzun yaşayabilirim, nasıl daha genç görünebilirim, nasıl daha iyi olabilirim diyor. Herkeste bir wellbeing kavramı var. Şirketlerde, çalışanlarda bunu yapıyor. Bir çok kurum ve aile buna dikkat ediyor. Biz şunu öne koyabiliriz: “Sen Türkiye’ye gelirsen biz sana iyi bakarız.” Çünkü iyi bakmak için her şeyimiz var. Balığımız, etimiz, sebzemiz, küçükbaşımız, bir sürü tahılımız, bakliyatımız var.

AKDENİZ DİYETİ HEP İLK SIRADADIR

Üst üste her yıl en iyi diyetler, en iyi beslenme modelleri açıklanır ve açık ara Akdeniz Diyeti hep ilk sıradadır. Biz Akdeniz ülkesiyiz. Niye bunun üzerine gitmeyelim, niye buraya gelen turiste seni hem eğlendireceğiz, hem kültürel gezi yapacağız ve sana iyi bakacağız, seni iyi besleceğiz diyecek çok noktamız var.

ÜLKEMİZE GELEN TURİST HANGİ İLİMİZE GİDİYORSA O İLİN COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNÜYLE KARŞILANSIN

Ülkemize gelen turist Kapadokya’ya gidiyorsa oradaki coğrafi işaretli ürünümüz neyse Kapadokya’ya oradaki coğrafi işaretli ürünle karşılansın. Adıyaman Nemrut’a gidiyorsa oradaki coğrafi işaret, Çukurova’ya gidiyorsa Tarsus Beyazını bilsin, Antakya’ya gidiyorsa oradaki biberi bilsin, Kastamonu’ya gidiyorsa Siyez Bulgurunu bilsin. Yani o yüzden bizim bölge bölge, ürün üründe hem iç turizm açısından hem dış turizm açısından bizim kendi kaynaklarımızı kullanmak için elimizde sonsuz malzeme var diye düşünüyorum. Bunu sıraya koyarız, ülkedeki üretim miktarı nedir, ithalat ihracat nedir, ne kadar hazırız buna onlar karar vericilerin bizi yönlendirmesiyle olacak. Ama beslenme açısından biz gelen insana çok net söyleyebiliriz ki biz sana iyi bakarız kardeşim. Biz Akdenizliyiz , Akdeniz Diyeti’ni de sana burada en güzel şekilde yaparız.

ÜLKEYE, TOPRAĞA, DENİZE, GEZEGENE ALDIĞIMIZI VERELİM

Ben yurtdışına çok ziyarette bulunuyorum. Gideceğim zaman ilk olarak orada tırmanabileceğim bir kaya ve ya dağ var mı, ikincisi hangi restoranlara gidebilirim. Alışveriş merkezi nerededir, hangi markalar vardır onları bıraktık ve lütfen bırakalım. O kadar çok tüketim yapıyoruz ki, öyle bir tüketim çılgınlığı içindeyiz ki, o kadar çok aldık ki, artık almayalım artık verelim. Ülkeye de verelim, toprağa da verelim, denize de verelim, gezegene de aldığımızı verelim.

KADINA KARŞI POZİTİF AYRIMCILIK YAPIYOR OLABİLİRİM

Kadına karşı pozitif ayrımcılık yapıyor olabilirim. Çünkü buna ihtiyacımız var. Hala rakamlar çok kötü.

DÜNYADA 1.3 MİLYAR TON GIDA İSRAFI OLUYOR

Bizim ülkemizin çok güzel lezzetleri var. Ama dünyada da yükselen bir trend var. Aslında trend değil, mecburiyet diyebiliriz. Eğer bu nüfus artışı devam ederse, bu tüketim devam ederse Türkiye 2030 yılında 100 milyon, dünya 10 milyara ulaşırsa bizim şu an ki topraklarımız dünyanın toprakları buna yetmiyor. Bunun bir sebebi de tabaklardaki yemekler bitmiyor, artık kalıyor. Dünyada 1.3 milyar ton gıdanın israfı oluyor. Bu israf meselesi birazda küresel ısınma ve iklim değişikliği, iklim krizi bizi bitkisel temelli, bitki bazlı beslenmeye doğru götürüyor.

GEZEGEN DİYETİ VAR

Gezegen Diyeti var. Geçen yıl Şubat ayında açıklandı. Diyette günde 18 gr, haftada 100 gr kırmızı et yemelisiniz ki hem küresel ısınmaya karşı fayda yarat, hem de kendin için daha iyi. Aynı şekilde balık yiyeceksen sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarını öneriyor.

NORVEÇ’TE BALIK TURİZMİ YAPIYORLAR

Beni Norveç’e davet ettiler. Norveç’te Balıkçılık Bakanlığı var. O derece bu işi sahiplenmişler. Resmen sırf Balık Turizmi yapıyorlar. Balıkçılık uygulamalarına gittim. Aklımda bir çiftlik balığı, bizim Bodrum’daki gibi çiftlikler hayal ettim. Alakası yok. Saatlerce okyanusta gittik. Uzay üssü gibi suyun altında görüntüleme, titreşim, suyun sıcaklığına varıncaya kadar doğal ortam yaratılmış. Sürdürülebilir Balıkçılık daha az et yemek, daha fazla bitkisel proteine geri dönmek.

VEJETERYANLIK VE VEGANLIK DÜNYADA YÜKSELEN BİR TREND

Veganlık baya zor ama vejeteryanlık daha bitki bazlı ve bitki temelli. Yurt dışında daha fazla vegan birey var. İngiltere’nin yüzde 6’sı vegan. İşte biz bu insanlar buraya gelirken eğer ki dersek onlara bizim ülkemizde zaten fava, humus, piyaz ve birçok vegan beslenmeye uygun yiyeceğimiz var. Biz illa etle göstermek zorunda değiliz. Et bizim kültürümüzün en önemli parçası mı? Kebaplar dışında! Değil, bence.

VEJETERYAN VE VEGAN BESLENMEYE TÜRKİYE ÇOK UYGUNDUR

Birazcık doğaya gittiğimizde orada ki coğrafi şartlardan kaynaklı hayvansal ürünlerin tüketimi daha yüksek. Ama biz aynı zamanda bir sebze, meyve ve baklagil toplumuyuz. Çünkü biz Akdeniz ülkesiyiz. O yüzden gelen insanlara çok rahat söyleyebiliriz ki vejeteryan ve vegan beslenmeye Türkiye çok uygundur. Otelleri, restoranları bu yönde destekleyebiliriz. Bundan 3-4 sene öncesine kadar dışardan gelen insanın alerjenlere karşı çok yüksek endişesi vardı. Çünkü yazılmıyordu. Ama şimdi alerjenler bir miktar yazılmaya başlandı. Bence sıra birazcık daha vejeteryan ve vegan seçimlere uygun ürünlere geldi. Oteller içinde, restoranlar içinde daha hızlı tüketim olan yerler içinde.

MERSİN BENİ HİÇ ÇAĞIRMADI

Kanaat önderleri konusunun altını çizeceğim. Kaç defa Antep’ e gittiğimi hatırlamıyorum. Bulgur festivali ayrı, zeytinyağı ayrı, gastronomisi ayrı o kadar çok gidiyorum ki... Adana’ya çok gidiyorum. Çukurova kızıyım ama mesela ben Mersin’de okudum. Mersin beni hiç çağırmamış. Benim dedem Antakyalı, babam Adanalı, annem Tarsus’lu ben Mersin’de okudum. Çukurovalıyım diyorum kimseyi küstürmeyeyim diye. Adana, Antep, Kastamonu gibi birçok gittiğim yer var. Bu sene 70 tane seminer vermişim. Ayda ortalama 6 defa. Mersin Vali, Belediye Başkanı ve Ticaret Borsası anneme ve arkadaşlarıma demişler ki Dilara bize küs mü? Dedim anne ben niye küseyim onlara? Çağırmazlarsa zorla mı gideyim. Demek ki orada öyle bir etki yaratınca diğer belediyelerde buna özeniyor.

TÜRKİYE’NİN GASTRONOMİ ROTALARI GİBİ BİR PROJE GELİŞTİRELİM

Hürriyet’in bir dönem bir projesi vardı. Hürriyet yazarları şehirleri gezerek “Keşfet” mottosu ile geziyordu. Gastronomi Turizmi Derneği olarak “Türkiye’nin Gastronomi Rotaları” gibi bir proje geliştirebiliriz.

ŞEFLERLE DİYETİSYENLERİ BARIŞTIRALIM

Her şehrin ünlüsünü götürmeyelim, her şehrin şefini ve beslenme uzmanını parlatalım. Her yere bir beslenme uzmanı götürelim. Çünkü o şefin yaptıklarını da beslenme uzmanı güzelce yorumlasın. Şeflerle diyetisyenleri barıştıralım. Ben bütün şefleri çok seviyorum hepsi ile aram iyi ama bazı kalıplaşmış kalıplar var onları bir kıralım. Biz iyi yemeği severiz. Gelişmiş damak tadına saygı duyarız. İnsanlara deriz ki doğru miktarda ye ve yedikten sonra da hareket et. Gerçek diyetisyenlerin geneli böyledir.

448 COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜNÜMÜZÜN SADECE 3 TANESİ DÜNYADA BİLİNİYOR

Bizim üç tane Avrupa Birliği’nde kabul görmüş coğrafi işaretli ürünümüz var. Malatya Kayısısı, Aydın İnciri ve Gaziantep Baklavası. Türkiye içerisinde 448 tane coğrafi işaret var. Bildiğim kadarı ile 200 kadar da sırada var. Ama sadece 3 tanesi dünyada biliniyor.

KARS DOĞU EKSPRESİ İLE SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ SAYESİNDE TANITILDI

Kars’ a 3 sene öncesine kadar kim gidiyordu? Sadece Doğu Ekspresi ile Kars çok güzel tanıtıldı. Kaz dendiğinde Kars akla geliyor. Kars’a daha önce sadece damak tadı gelişmiş insanlar kaz yemek için gidiyordu. Sosyal medyanın gücünün en güzel görüldüğü yerlerden bir tanesi “Doğu Ekspresi”. Adana Portakal Çiçeği Festivali, Antalya’da 7 Mehmet gibi. Antalya Geyikbayırı’na ben tırmanmaya gidiyorum yok böyle bir güzellik. Avrupa’nın birincisi, dünyanın üçüncüsü. Antalya için deniz, kum, güneş yeter artık. Antalya’ya Kaya tırmanışı, 7 Mehmet gibi değişik birşey bulmamız lazım.Bunu da Gastronominin altında birleştirmek gerek.

ZERO HUNGER, AÇLIĞA SON

Birleşmiş Milletlerin Türkiye’deki kontratlı diyetisyeniyim. Gıda ve Tarım Örgütü ile beraber çalışıyorum. Daha güzel, daha büyük farklı projeler var. 17 tane sürdürülebilir kalkınma hedefi amacı var. Daha çok “açlığa son” için çalışıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile çalışıyorum. Şuan da öncelikli hedef “Zero Hunger” yani 2 numaralı hedef “Açlığa Son”. Ama açlığa son vermek insanlara yiyecek taşımak ve götürmekle çözülebilecek birşey değil, çünkü sürdürülebilir değil. Bir tarafta bazı insanlar tüketimi çok yanlış ve aşırı yaptığı için bu yüzden dünyanın geri kalanında açlık giderek artıyor.

5 SANİYEDE 1 ÇOCUK AÇLIKTAN ÖLÜRKEN YİNE 5 SANİYEDE 300 TON GIDA İSRAFI OLUYOR

Dünyanın Kaynakları hepimize yetecek kadar var ama hırsımıza ve egomuza yetecek kadar değil. O yüzden bizim her bir elmanın bile bizim ülkemizin doğusunda bir çocuğu aç bırakabileceğini düşünmemiz lazım. Bu bilinçli insan olmak, bilinçli birey olmak, dünya insanı olmak, kendi cebini düşünmekle de alakalı. Çünkü 5 saniyede 1 çocuk açlıktan ölürken, yine aynı 5 saniyede 300 ton gıda ısrafı oluyor.

İSTANBUL’DA 8 KAMYON GARNİTÜR GIDA İSRAFI

Garnitürler en büyük problemimiz. Geçen yıl ki verilere göre 8 kamyon sadece İstanbul’da her gün garnitürler yüzünden açığa çıkan yiyecek atığı. Çok yüksek rakam. Yurt dışındaki modeli acil sisteme geçirmemiz lazım. Küçük, orta, büyük porsiyonlar ve garnitürün seçmeli olması. Yani ızgara balığının yanında ben patates yemem, limon severim. Limon sevmeyenlerde vardır. Balığa limon sıkılır mı diyende var. O zaman sorsun limon mu istersin? Roka mı istersin? Patates mi istersin? Soğan mı istersin ? Bir kere yiyemediğim şeyin parasını neden ödeyeyim?

AZ YİYEN MELEK, ÇOK YİYEN HELAK OLUR

Hem benim için daha iyi cebim için daha iyi, ülkem için daha iyi, gezegen için daha iyi. Çünkü bir tane gezegen var. Az yiyen melek, çok yiyen helak olur. Bizim kültürümüz buna çok uygun.

1 ELMAYI ÇÖPE ATTIĞIMIZDA 85 LİTRE SU HEBA OLUYOR

Bir elmayı çöpe attığımızda ne kadar temiz su kaynağını heba ediyor olabiliriz? 85 litre. Peki bir insanın günlük temel hijyen ihtiyaçlarını yerine getirebilmesi için Dünya Sağlık Örgütü kaç litre su veriyor? 25 litre. Demek ki 1 elma, 3 insanın günlük temiz su kaynağını kurtarabilir de, heba edebilir de, israf edebilir de. Böyle bir israfa tahammülümüz yok!

BİZ ARTIK SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİLİZ, SU FAKİRİ BİR ÜLKEYİZ

Kenya’da iken hep şu mesajı verdim. Biz su zengini bir ülke değiliz. Artık su fakiri bir ülkeyiz. Bir yandan şükredelim, bir yandan kıymet bilelim. Bana dediler ki burada yardım edecek kimse kalmadı mı? Hayır ben buraya da yardım ediyorum. Bizim burada sokakta yaşayan insan bile camiye gidip, bir okula gidip çeşmeyi açıyor su akıyor. Çamur içiyorlar, çamur suyu içiyorlar. Bunu yapma sebebimde buradakilerin gözüne sokmak. Kapat şu musluğu! Yağmur suyu hasadını önemse. Niye bunu önemse? Eğer bunu yapmazsan yiyecek fiyatları artacak. Sende aç kalacaksın onlarda aç kalacak. Hepsi zincirleme. Hepimiz sorumluluğu almak zorundayız. 1 kişiden ne olur dememek lazım. First Lady Emine Hanım himayesinde Sıfır Atık Projesi başladı. Şimdi sıfır atık maviye döndü. Bence itici bir güç, iyi bir güç.

HİÇ BİRŞEY TESADÜF DEĞİLDİR

Biz eşimle 8 yıldır beraberiz, doğayı çok seviyoruz ve birbirimizi de bu konuda motive ediyoruz. İlk başta sanki tesadüfmüş gibi olan şeyleri şuan da dönüp baktığımda tesadüf olmadığını görüyorum. Bizim ilk seyahatimiz Peru idi. Machu Pichu, tırmanma, kinoa hikayeleri.

BİYOÇEŞİTLİLİĞİN EN YÜKSEK OLDUĞU BÖLGE; GALAPAGOS

Sonra Galapagos’a gittik. Biyoçeşitliliğin en yüksek olduğu bölge. Şu anda biyoçeşitlilikte önemli bir konumuz. Orada Darwin Kaplumbağaları, su altında ki ekosistem ve biyoçeşitlilik dâhil olmak üzere biz dalışta yaptığımız için o güzellikleri de gördüğüm için şuan içim birazcık daha yanıyor. Çünkü giderek nesli tükeniyor.

AMAZON ORMANLARI YANARKEN İÇİM YANIYOR

Ondan sonra ki yıl ekvatora gittik, Amazon ormanlarına. Yine Amazon Ormanları yanarken içim daha fazla yanıyor. Bir şekilde beni bu günlere herşey hazırlamış.

GRÖNLAND’DE BUZULLAR ERİYOR

Birkaç yıl önce Grönland’e gittik. Buzulların erimesi. Gemide oturduğumuz yerde Buz kıran gemi ile gittik. Sürekli gök gürlüyor ama gök gürlemiyor. Buzullar çöküyor. Buzul çöktükten sonra ardından tsunami geliyor. Ve onun ardından bizim görebildiğimiz Kambur Balinalar çıkıyor. Muhtemelen bütün ekosistem, buzullarda yaşayan canlılar hepsi bütün denge alt üst oluyor.

BUTAN DÜNYA’NIN EN MUTLU ÜLKESİ

Sonra Butan’a gittik. Orası biliyorsunuz dünyanın en mutlu ülkesi. O zamanda kızdılar bana Budistler Müslümanları öldürüyor ne işin var diye. Ama o ne dedi bu ne dedi diye bakarsak yolumuzu şaşırırız zaten. Butan’da bana çok şey öğretti. Zaten çok inanırım böyle teslim olmaya, akışına bırakmaya, karmaya. Ama orada da farklı deneyimlerim oldu.

TANZANYA TEK KULLANIMLIK PLASTİKLERİ YASAKLADI

Ardından Tanzanya geldi. Tanzanya Haziran ayında tek kullanımlık plastikleri yasakladı. Bu bana bir işaret dedim Klimanjaro’ya gittik. Görelim bakalım bu kadar fakir bir ülke bunu başarabilmiş mi? Başarmış çünkü önceliği yapmış.

9 GÜNDE KLİMANJARO ZİRVESİ’NE ÇIKTIK

Biz 9 günde çıktık Klimanjaro Zirvesi’ne. 5895 metrede. Sırt çantamız 15 kiloydu. Öyle olmak zorunda ve 15 kilonun içinde çadır, uyku tulumu, 9 günlük her şey, basit yaşamayı, az eşya ile yaşamayı yavaş yavaş sıfır atığı gerçekten hissetmeyi bana gösterdi diye inanıyorum.

BAHA BENİ ZİRVEDE TERK ETTİ 

Zirvede Oksijen az olunca tabi hipoksi bazı şeyleri açığa çıkarıyor. Baha beni zirvede terk etti. Beni izleyen takip edenler fark etmiştir. Zirveye çıkana kadar bir sürü paylaşım var. Zirveden aşağı inmemiz ile ilgili hiç paylaşım yok. Beni zirvede bıraktı! Sonra oksijen normale döndükçe ilk kampta barıştık. Aşağı inene kadar ben bu kadın ile aynı çadırda yatmam, bana bir çadır bulun dedi. Adama ne oldu dedim oksijen zehirlenmesi yaşamış. 5000 metreden sonra oksijen deniz seviyesine göre %50 azalıyor. Biz 5895 metre yükseklikteydik. 9 gün boyunca duş almadan yaşanabileceğini gördük. 9 gün boyunca dereden, nehirden bulduğumuz suları içtik. Hergün haşlanmış patates ve yumurta ile de mutlu olabiliyor insan. Sonra döndük ve şimdi soruyorlar ne yapacaksınız diye?

ARJANTİN ACONCAGUA BUZULU’NA TIRMANACAĞIZ

Büyük bir hedefimiz var. Kaya tırmanış antrenmanları yapıyoruz, herhalde buzula tırmanacağız. Arjantin’de Aconcagua Buzulu’na tırmanacağız. Diyorlar ki niye yapıyorsun? Deniz kenarında ayağını uzatıp, kendini geliştiren vardır ama ben kendimi öyle geliştireceğimi zannetmiyorum. Sınırlarımı zorlamak hoşuma gidiyor. Ben insanların yanında olmayı, desteklemeyi seviyorum.

OTOMOBİL İNSANA BENZER

Bir beslenme diyetisyeni önce kendini beslemeli. Yemekten bahsetmiyorum kendini geliştirmeli. Bir beslenmeci kendini beslemeli, yaşam alanlarını beslemeli. İnsan besledin mi diye soranlara şu örnekle başlıyorum. Ben Çukurova çocuğuyum. 2005 yılında, 15 sene önce CNN Türk’te 13 bölüm ilk TV programımı yaptım. Programın ismi “Otomobil İnsana Benzer”. O program pazarlama dalında Dünya 3’üncülük Ödülü aldı. Mercedes’in Satış ve Satış sonrası hizmetleri var. Dediler ki satış hedeflerini tutturuyoruz ama satış sonrasını tutturamıyoruz, niye ki felan? İnsanlar çok para verip, arabayı aldıktan sonra yedek parçalarını ya da bakımlarını yan sanayiye götürüyorlar. Para harcamak istemiyorlar. Dedim olur mu öyle şey? Orjinal denen birşey var. Bak mesela doğa bize doğduktan sonra nasıl arabayı alıyorsun 2 yıl herşey dâhil bakım veriyor sana. Doğada bize 6 ay anne sütü vermiş. Su bile vermiyorsun. Her yaşın beslenmesi farklı.

KENDİMİ HEP GELİŞTİRDİM, A4’Ü DE ALDIM

20,30,40,50, premenapoz, postmenapoz. Arabanında 9.000-10.000 bakımları farklı. Yaz beslenmesi başka, kış beslenmesi başka. Arabanın da yazın filtrelerini değiştirmen gerekir, kışın antifrizini koyman gerekir. Check-up hepimiz için önemli. Araç içinde önemli. Ben böyle başladım konuşmaya biri bana dur dur dedi bunları bize yazar mısın dedi. Tamam yazarız. Sonra beni Soner Yalçın’a götürdüler. O zaman Soner Yalçın’la Cüneyt Özdemir ortak ve beraber program yapıyor. O zaman 5N, 1K yok. Ondan sonra onlarda benim yapımcım oldu. Böylece bir otomobil programıyla pazarlama dalında ödül aldık. Ondan sonra Amerikan Hastanesi’nde bir yandan çalışıyorum. Amerikan Hastanesi’nde ben 80 kişi yönetiyorum. 40 tane mutfakta çalışan şefimiz var, 40 tane servis yapan servis personelimiz var ve hastanenin en büyük bütçelerinden birini yönetiyorum. Hemşirelik bir, beslenme ve diyet iki. Bütün bu bütçeleri yönetenlerin title müdür. Müdür olsam ne olur, olmasam ne olur. Anadolu’dan çıkmışım kendime bakıyorum, aileme bakıyorum falan. Haftanın 7 günü çalışıyorum, ek mesai yapıyorum. Benim için 1 TL bile önemli bir şey. Benzin ve otopark vermeleri önemli. Genel Müdüre gittim ben daha fazla bütçe yönetiyorum niye ben müdür değilim. Dilara’cım sen diyetisyensin dedi. Evet diyetisyenim yüksek lisansımda var. Ama dedi A4’ün eksik. Nedir dedim? Yöneticilik becerilerin yok dedi. Anladım dedim. İstanbul Üniversitesi’nde 52 hafta süren bir programa gittim. Yönetici Geliştirme Programı’nı bitirdim. O A4’ü verdim, yöneticiliği de aldım. Ne oldu sonra rahat baktı, kendimi daha fazla nasıl geliştireceğim. Amerikan ve İtalyan Hastaneleri’nin ikisinin de Şef Diyetisyeniyim ve Yiyecek Hizmetleri Müdürüyüm. Yurtdışına gideceğim ben diye tutturdum, gittim geldim. Bu defa dedim mi kurumsal beslenmeyi ben yapmalıyım.

SOSYAL MEDYAYI KENDİ EKİBİMİZLE YÖNETİYORUZ

Onu da yaptım ve sonra baktım ki marka olma yolunda ilerliyorum. Sonra gezi olaylarında öyle bir kriz yaşadık ki. Benim o zamanlar sosyal medya ile alakam yok. Senin sosyal medyaya açılman lazım dediler, açtılar ve ajansa verdik. 31 Mayıs sabaha karşı sabah 7 Dilara Koçak twit attı: ”Bikini mevsimi yaklaşıyor.” Beni tabi ki Twitter’da linç ettiler. Ederler, çünkü ben nerden bileyim ajans onları otomatik giriyormuş. Benim önümde Twitter ve twit’i silmeyi bilmiyorum. O kadar sosyal medya ile alakam yok. Demek ki benim bunları öğrenmem gerekiyor dedim ve şu anda bütün bunları ofiste kendimiz yapıyoruz.

MARKA OLDUK AMA KENDİMİ GELİŞTİRMEYE DEVAM EDİYORUM

İnsanlar bana nasıl kişisel marka olduğumu soruyor. Benim için en önemlisi sürekli bilgiye ve öğrenmeye açık olup, değişime ayak uydurmak. Kendi limitlerimizi ne kadar zorlayabildiğimiz de çok önemli. Sınırlarımızı zorlamalı büyük ve geniş perspektifte düşünüp, aslında neler yapabileceğimizi görmeliyiz. En azından denemekten vazgeçmemeliyiz, ancak bu sayede başarıya ulaşabiliriz. Marka olduk tamam. Sonra Bilgi Üniversitesi Halka İlişkiler Programı’nı bitirdim. 8 hafta Mutfak Sanatları Akademisi öğrendim. Şu anda İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne devam ediyorum.

DİYETİSYENDEN GURME Mİ OLUR?

Kenan Erçetingöz bana zayıflamaya geliyordu, 12 yıl öncesine dayanan tanışıklığımız var. Yine rahat battı ve Kenan’a niye bu menüleri kimse diyetetik yönden değerlendirmiyor dedim. Niye bu Gurme Kurulu’nda beslenmeci yok? Ahmet Örs itiraz etti “Diyetisyenden gurme mi olur“ dedi. Ben gurme olacağım demiyorum. Ben insanlara gelişmiş bir damak tadıyla iyi gıdayı, doğru miktarda yemelerini istediğim için bu kuruldayım. Çünkü bu ödüllendirildiği zaman diğer restoranlara da örnek olacağını düşünüyorum. Dolayısı ile şimdi listede gıda seçimlerine uygun şeyleri biz taa 12 yıl önceden işaretlemeye başladık. Bu sene bana; sana Gurme Gecesi’nde büyük ödül vereceğim diyor.

BOYOZ, KRUVASANLA YARIŞIR

Boyoz; Ege ,Yunan ve İzmir’in yani tam bizim değil. Boyoz bir Sefarad yemeği. İspanyollar zamanında elde kalanlarla yapılan bir yiyecek olduğu söylenmektedir. Boyoz bir kruvasan ile yarışır bence. Baktığımızda ikisinin de yağ oranı yüksek, uzun süre tok tutuyor. Kruvasana göre daha dolu. Çıkış noktası yolculuk esnasında kendilerini tok tutuyor ve beslenme ihtiyaçlarını karşılamaları için tercih edilmiştir.

KENYA’YA GİTTİK, YARDIM GÖTÜRDÜK

Kenya’da topladığımız yardımlardan Büyükelçi’ye gidip, su kuyusu açmayı teklif ettik. Fakat orada su kuyusu açılırsa orada yaşayan insanların öleceğini çünkü orada su mafyalarının olduğunu söylediler. Bizde topladığımız yardımlar ile su tankı, leğen ve kovalar bıraktık. Edindiğimiz bilgilere göre yağmur alıyor ve almaya da devam edecekmiş. Orada insanlar bir avuç pirinç yedikleri zaman kendilerini doymuş hissediyorlar. Ve ne yazık ki orada kadın sünnetleri devam ediyor ve sünnetli olmayan kadınlarla evlenmiyorlar. Bu çok kötü bir durum.

 

Uyarı! Bu sitede yer alan tüm içerikler, "5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu" uyarınca tescil ve koruma altındadır. Kısmen dahi olsa; basılı şekilde ya da internet üzerinde, izinsiz çoğaltılıp kopyalanamaz, alıntı yapılıp kullanılamaz. Ancak habere aktif link verilerek kullanılabilir. Aksi taktirde ADA Hukuk Burosu yetkilidir.


WEB MEDYA AJANS
canlı casino siteleri casino siteleri en iyi casino siteleri bahiscom deneme bonusu veren siteler güvenilir casino siteleri casino
deneme bonusu deneme bonusu papyonshop.com malatya oto kiralama